Bugün peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i hicri takvime göre 1448. doğum yıldönümünde anmaktayız.
Yüce Yaratıcımız “Ey insanlar! Şüphe yok ki biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat, 13) ayetiyle özümüzü hatırlatmanın yanında insanlar arasında en değerli olanın en takvalı, Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan, sorumluluklarını yerine getirme noktasında en ileri olan olduğunu ifade etmektedir. Peki bu konuda en ileri kimdir? Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan, sorumluluklarının farkında olarak gereğini yerine getirmede en ileri olan kimdir? Tabii ki alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz Hz. Muhammed (sav).
Allah peygamberimize seslenir: “Ey Peygamber, unutma ki Biz seni [hakikatin] bir şahidi, bir müjdeci, bir uyarıcı, izniyle Allah’a çağıran ve ışık saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab, 45-46) ve onun yaktığı ışık, hayatımızı aydınlatmaya devam etmektedir.
Tüm peygamberler olduğu gibi peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de Allah’ın bizlere bir lütfudur. Peygamberlerin yaşadığı dönemlerde insanların içinde bulundukları karanlık ve zulme ışık tuttukları gibi, peygamberimizin ışığı bugün de bizleri aydınlatmaktadır.
Onun ışığında yürüyecek ve onun gibi içinde yaşadığı toplumun ışığı olacak olanlara en büyük tavsiyesi şudur: “Kim bir münker (kötülük) görürse, onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle düzeltsin. Diliyle de düzeltmeye gücü yetmezse, kalbiyle buğuz etsin; bu imanın en zayıf noktasıdır.”
Hayrı yayma ve kötülüğü önleme noktasındaki kararlılığı son derece değerlidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav); oldukça cesur, kararlı ve azimli bir insandı. Yüce Allah onu, insanları uyarıcı bir peygamber olarak göndermişti. Güç ve tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven ve yüreklilik anlamına gelen cesaret ile engelleri yenme kararlılığı anlamına gelen azim, Peygamberimizin en belirgin özelliklerindendi. Güçlülerin zayıfları ezdiği, zenginlerin haklı sayıldığı bir toplumda büyüyen peygamberimiz (sav), haksızlıkların ve zulümlerin sona ermesi için gayret göstermiştir. Bu gayretini gençliğinden peygamber oluşuna ve ömrünün sonuna kadar onda görürüz. Mazlumların haklarını savunmak ve adaleti sağlamak amacıyla kurulan Hilfü’l Fudûl’un (Erdemliler Topluluğu) içerisinde yer alması onun bu gayretinin en güzel ispatıdır.
Kötülük ile mücadele yolculuğu tek başına üstesinden gelinecek kadar kolay değildir. Bunun üstesinden gelme gücü kendinde bulunmasının yanında aile olarak eşinin desteğinin yanında olması onu davasında daha güçlü yapıyordu. Bu gücü korumak, gücüne güç katmak için yakınlarına tavsiyesi hep şöyle olurdu: “Sizin en hayırlınız ailesine en güzel şekilde davranandır. Ben, aranızda ailesine en güzel davranan kişiyim.”
Kötülükle mücadele etmenin hedefi adalet idi. Adalet; her şeyin yerli yerinde olup dengenin sağlanması demek olduğundan, bu dengeyi sağlamak için insan haklarına özen gösterdiği gibi, çevresindeki tüm varlıklar için de bu dengeyi koruma gayreti güderdi. Örneğin bir sözünde müflisi; kıldığı namaz ve tuttuğu oruçların sevabını insanlara karşı yaptığı haksız muameleleri ile kaybeden olarak tanımlaması, onun Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirme yanında insan ilişkilerine de son derece değer vererek dengeli ve adaletli bir yaşamın kurulmasına örnek olduğunu söyleyebiliriz.
Allah’ın ayetleri ile bildiğimiz “yeryüzünün biz insanlara emanet edilmesi” bilincinde hareket eden peygamberimiz, “İnsan, başıboş bırakılacağını ve dilediği gibi hareket edebileceğini mi sanır? (Kıyamet, 36)” ayeti doğrultusunda hayatının her alanında “emaneti yüklenmiş sorumlu bir insan” olarak yaşamış toplumsal kurallara uyma hassasiyetinin yanında dünyanın doğal dengesini bozacak davranışlardan da kaçınarak çevresine bu noktada da örnek olmuştur. Namaz kılmak için akarsudan abdest alana suyu gereğince kullanarak israf etmeme uyarısı, ibadet ile doğanın dengesini koruma özeni için hatırlayabileceğimiz güzel davranışlarından biridir. İçinde yaşadığı şehrin temizliği ve ağaçlarının korunması konusundaki hassasiyeti bugün de dünyamızı korumak adına örnek alacağımız sünnetlerinden biri olmalıdır.
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. (Âl-i İmrân, 103)” Allah’ın emri doğrultusunda kadın-erkek, siyah-beyaz, fakir-zengin demeden büyük bir aileyi oluşturan toplumumuz da adaletli bir hayatı kurma noktasında onun ışığından yararlanarak onun alemlere rahmet olduğunu, kendimize ve tüm dünyaya gösterebiliriz. Onun adalet sünnetinde yürüyerek Allah’ın rahmetini umar, herkesin mevlid kandilini hayatına bereketler getirme dileğiyle kutlarım.
İsmail LÜLECİ – 08.11.2019