Ahlaki tutum ve davranışların önemsenmediği bir toplumda yaşamak ister miydiniz?
İslam, insanın hem kendi iç dünyasına hem de toplumsal hayatın her alanına hâkim kılması için pek çok ahlaki tutum ve davranış belirlemiştir. Bu ahlaki tutum ve davranışlar temel erdemler olarak insanların hayatına yön verir. Dürüstlük, yardımseverlik ve sabır İslam’ın bireysel ve toplumsal hayatta gerçekleşmesini istediği temel ahlaki niteliklerden bazılarıdır.
Dürüstlük
Sıdk, sadakat gibi kavramlarla da ifade edilen dürüstlük; yalan söylememek, aldatmamak, verilen sözde durmak, yapılan anlaşmalara uymak, güvenilir olmak ve emanetleri korumak gibi pek çok yüksek ahlaki niteliği içerir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de müminlerin özelliklerini sıralarken “Yine onlar (müminler) ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.” buyurarak dürüstlüğün müminlerin temel bir vasfı olduğunu bildirir. Hz. Muhammed de (sav) bir hadisinde dürüstlüğün önemini şöyle açıklar: “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında doğru/sıddık olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan, insanı kötülüğe; kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında yalancı/kezzab olarak tescillenir.”
İnsanın; Rabbine, kendisine, ailesine, yaşadığı topluma karşı dürüst olması bireysel ve toplumsal hayatını huzurlu kılar. Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına uyması insanın O’na olan sadakatini gösterir. İnsanın kendisine karşı dürüst olması; duygu, düşünce ve davranışlarında art niyete, yalana ve aldatmaya yer vermemesiyle mümkündür. Dürüstlük aynı zamanda kişinin söz ve davranışlarında tutarlı, tarafsız, doğru ve güvenilir olmasını gerekli kılar. Aile fertleri arasındaki dürüstlük sevgi, saygı ve sadakatin korunması, görevlerin ve sorumlulukların yerine getirilmesidir. Topluma karşı dürüstlük ise ortak değerlerin korunmasıyla, sosyal ve ekonomik ilişkilerde güvenin tesisiyle gerçekleşir.
“Müslüman, dilinden ve elinden insanların selamette olduğu kişidir. Mümin ise insanların canları ve malları konusunda kendilerine zarar vermeyeceğinden emin oldukları kişidir.” (Nesai, “İman”, 8)
Çalışma hayatı ve ticaret dürüstlüğün önemli olduğu alanlardandır. Alışverişte kimsenin birbirini aldatmaması, ölçü ve tartının doğru yapılması, malın kusurunun gizlenmemesi dürüstlüğün gereğidir. İşveren ve çalışanın yaptıkları sözleşmeye uyması, çalışanın üstlendiği işi en iyi şekilde yapması, işverenin de çalışanın hakkını gecikmeden tam olarak ödemesi gerekir.
İslam’ın dürüstlük, güven ve yardımlaşma anlayışı kültürümüzde de çeşitli şekillerde temsil edilmiştir. Bunlardan biri olan ahilik, toplumsal hayatın her alanında etkisini yüzyıllar boyunca sürdüren güçlü bir esnaf teşkilatıdır. Ahiliğin temel yapısını dürüstlük, yiğitlik ve cömertlik başta olmak üzere yüksek değerleri kendisinde toplamayı amaç edinen ve bu değerlerden taviz vermeyen zanaatkârlar oluşturmuştur. Ahiliğin kuralları fütüvvetname adı verilen kitaplarda yer almaktadır. Buna göre bir ahinin dinî ve ahlaki emirlere uyma zorunluluğu vardır. Ahilerde bulunması gereken vasıflar; vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, affedici olma, tövbe, ahilere nasihat ile onları doğru yola sevk etmedir. İçki, zina, yalan, gıybet, hile gibi davranışlar ise meslekten atılmayı gerektiren sebeplerdir. Günümüzde ahilik haftasında çeşitli etkinlikler düzenlenir. Bu hafta da ahilik değerleri hatırlanır ve bu değerlerin gelecek nesillere aktarılması amaçlanır.
Yardımseverlik
Yardımseverlik, başkalarına yardım etme isteği ve eylemidir. Birine yardım etmek, destek olmak veya onun ihtiyaçlarını karşılamak için çaba göstermek anlamına gelir. Yardımseverlik İslam ahlakının emrettiği tutumlardan biridir. İslam’da yardımseverlik; infak, zekât, sadaka, hibe, karzıhasen, hayır ve hasenatta bulunmak gibi salih amellerle teşvik edilir.
Allah’ın (cc) kişiye verdiği rızıklardan infak etmesi ve cömertlik müminlerin temel özelliklerindedir. İnfak; zekât ve sadaka başta olmak üzere Allah (cc) yolunda yapılan her türlü harcamayı ve bağışı kapsayan bir kavramdır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de “Onlar (müminler) gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” buyurarak infak etmeyi müminlerin vasıflarından sayar. Ayrıca infak etmek İslam’da gerçek iyiliğe erişmenin bir şartı olarak belirlenmiş ve bu konuda şöyle buyrulmuştur: “Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.”
İslam’ın şartlarından biri olan zekât, dinen zengin sayılan Müslümanların her yıl mallarının belirli bir miktarını ihtiyaç sahiplerine vermesidir. Farz bir ibadet olan zekât sayesinde Müslümanlar, mülkün tek sahibinin Yüce Allah olduğu bilinciyle mal hırsından arınıp cömertliği bir ahlak olarak benimserler. Ayrıca zekât vesilesiyle toplumdaki gelir dengesizliğinin önüne geçilerek adaletin gerçekleşmesi sağlanır.

Kişinin yaptığı her türlü maddi manevi yardım ve iyilik sadaka kapsamında değerlendirilir. Müslümanlar her zaman sadaka vermeye teşvik edilirler. Hz. Peygamber sadakanın ne kadar önemli olduğunu ve nelerin sadaka kapsamında değerlendirileceğini şu hadisiyle açıklar: “Güneşin doğduğu her gün, insanın bütün eklemleri için sadaka vermesi gerekir. İki kişinin arasını düzeltmen sadakadır. Bir kimsenin hayvanına binmesine yardımcı olman veya eşyasını ona yüklemen sadakadır. Güzel söz de sadakadır. Namaza giderken attığın her adım sadakadır. Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri kaldırman sadakadır.”
İslam, iyilik yaparken ve yardımda bulunurken nasıl davranmak gerektiğini bildirmiştir. Buna göre yardımlar her türlü gösterişten uzak, karşılıksız, sadece Allah’ın (cc) rızasını kazanmak amacıyla yapılır. Yardım edilen kişinin onurunu zedelememek, iyiliği başa kakmamak da belirlenen ilkelerdendir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın…”
İslam’daki infak emri Müslümanlar arasında vakıf adı verilen kurumların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Her türlü hayır ve hasenat için kurulan vakıflarla toplumsal yardımlaşma sağlanmıştır. Vakıflar hayır kurumları olarak yardımlaşma kültürümüzün güzide bir örneğini sunmuşlardır.
Sabır
Sabır; hoşa gitmeyen olaylar, nefse ağır gelen şeyler ve zor durumlar karşısında insanın gösterdiği dayanma gücüdür. İnsan sabrederek zorluk ve sıkıntılara direnç gösterir ve durumunun düzelmesi için çaba harcayacak gücü kendisinde bulur.

Müslüman, dünya hayatının bir imtihan alanı olduğu bilinciyle yaşar. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır… Ant olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” buyurarak zorluklar karşısında müminlerin nasıl davranması gerektiğini bildirir.
“Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değil, bilakis öfke anında kendisine hâkim olandır.” (Müslim, “Birr”, 107)
Çeşitli zorluklar, sıkıntılar, bela ve musibetler insanın ahlaki yapısını da ortaya çıkaran durumlardır. Böyle durumlarda insanın metin olması, ümitsizliğe kapılmaması, cesur davranması İslam ahlakında kişiden beklenen tutum ve davranışlardır.
Sabır her zaman dıştan gelen zorluklara karşı değil aynı zamanda kişinin içinden gelen olumsuzluklara karşı da gösterilir. İnsanın aşırı arzu ve isteklerini kontrol altına alması, öfkesini kontrol edebilmesi, her hâl ve şartta dürüst olmaya çalışması da sabrı gerektiren durumlardır. Yüce Allah’ın emirlerini yerine getirirken devamlılık ve kararlılık göstermek, yasaklarından uzak durmaya çalışmak da sabırdır. Böyle durumlarda kişinin duygu, düşünce ve iradesini sabırla doğru bir şekilde yönetmesi büyük önem arz eder. Bu açıdan sabır insanda kendini kontrol edebilme özelliği sağlayan temel bir ahlaki niteliktir.
Adabımuaşeret
Adabımuaşeret, bir toplumda benimsenerek gelenek hâline gelmiş nezaket, terbiye, ahlak ve görgü kuralları gibi anlamlara gelir. İslam insanlardan nezaket sahibi olmalarını ister. Bu nedenle özellikle toplumsal hayatta uyulması gereken pek çok görgü kuralı belirlemiştir. Görgü kuralları toplumsal düzen, huzur ve mutluluk için gereklidir. Bu kurallar hem kul hakkı ihlallerini önler hem de bireylerin zarif ve kibar olmasını sağlar. Adabımuaşeretin olmadığı toplumlarda kabalık ve kendini bilmezlik yaygınlaşır. Bu durum ise birlikte yaşama kültürüne zarar verir.