Hicretin ardından Müslümanlar için Medine’de din ve inanç özgürlüğü , toplumsal hayat, eğitim-öğretim gibi konularda yeni bir dönem başladı. Böylece hicretin ardından;
• Müslümanlar baskı ve zorlamalardan kurtuldu.
• İslam dininin yayılması hız kazandı.
• Mekke dönemi sona erdi ve Medine dönemi başladı.
Sonuç olarak Müslümanlar; Medine’de dini, siyasi, sosyal vb. hususlarda daha düzenli ve sistemli bir hayata kavuştular.
Bir Güneş Doğdu YESRİB‘de, AYDINlandı ŞEHİR Onunla…
Peygamber Mescidi ve Sosyal İşlevi
Müslümanların baskı ve zorlamalardan kurtulduğu Medine’de, toplanılıp ibadet edilecek ve toplumu ilgilendiren önemli konularda istişare yapılabilecek bir yere ihtiyaç duyuldu. Bunun için Medine’de ilk iş olarak “Peygamber Mescidi” anlamına gelen Mescid-i Nebi inşa edildi. Hz. Peygamber bu mescidin yapımında bizzat çalıştı. Mescid-i Nebi’nin bitişiğine Hz. Peygamber ve ailesinin kalacağı bir yer yapıldı. Kimsesiz ve yoksul Müslümanların barınması için de ayrıca Mescid-i Nebi’ye bir bölüm eklendi.
İşlevleri sebebiyle Mescid-i Nebi, toplumda çok özel bir yere sahipti. Mescid-i Nebi’de;
• İbadet yapılır,
• Eğitim ve öğretim faaliyetleri yürütülür,
• Yabancı konuklar ve elçiler ağırlanır,
• Toplumsal sorunlar çözüme kavuşturulur,
• Önemli konular hakkında istişarede bulunulur,
• Hz. Peygamberden Kur’an ayetleri dinlenilir ve onunla sohbet edilirdi.
Eğitim ve Öğretim Etkinlikleri
Mescid-i Nebi’nin bitişiğine hem kimsesiz ve yoksul Müslümanların kalması hem de eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için bir bölüm yapıldı. Bu bölüme suffe, burada kalarak ilim öğrenenlere de Ashab-ı Suffe denildi. Hz. Peygamber burada Müslümanlara İslam’ı öğretiyor ve onların her konuda yetişmelerini sağlıyordu. Suffe’de yetişen sahabilerden bazıları Hz. Peygamber tarafından başka topluluklara öğretmen olarak gönderildi.
Hz. Muhammed (s.a.v.), herkesin eğitim öğretimiyle ilgilenirdi. Mescitte toplandıkları zamanlarda kendisine sorulan soruları cevaplar, onlara öğüt verir ve yol gösterirdi. İnsanları özellikle okuma yazma öğrenmeye teşvik ederdi.
Toplumsal Barışın Kurulması
Hicretin ardından Hz. Muhammed (s.a.v.), Medine’de toplumsal bütünleşmeyi sağlamaya çalıştı. Bunun için Mekke’den gelen muhacirler ile Medineli ensar arasında kardeşlik ilan edildi. Buna göre her muhacir, ensardan biriyle kardeş oldu. Ensar, sahip olduğu her şeyi, bütün mal varlığını Mekke’de bırakmış olan muhacirle paylaştı. Böylece İslamiyet öncesinde kan davalarının, kabile kavgalarının yaygın olduğu Arap
toplumunda eşi ve benzeri görülmemiş bir İslam kardeşliği tesis edildi. Önceden aralarında kan davaları yaşanan Medineli Evs ve Hazreç kabileleri Müslüman olduktan sonra barış içinde yaşadılar.
Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlara muhacir; muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara ensar denir.
Medine ve çevresinde yaşayan kabileler, Yahudiler ve Müslümanlar arasında Medine Sözleşmesi adı verilen bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşma tarafların haklarını eşit şekilde koruyan bir özelliğe sahipti. Bu da Hz. Muhammed’in (s.a.v.) toplumsal barışa ve bütünleşmeye verdiği önemi gösteriyordu.
Bu sözleşmenin bazı maddeleri şunlardır:
• Müslümanlar, Yahudiler ve antlaşmalı kabileler eşit haklara sahip olacaktır.
• Bütün taraflar inancını özgür bir şekilde yaşayacaktır.
• Medine’de barış ortamı kurulacaktır.
• Ortaya çıkacak sorunların çözümünde Hz. Muhammed (s.a.v.) hakem olacaktır.
• Medine’ye dışarıdan gelebilecek bir saldırıda sözleşmede adı geçen herkes şehri birlikte savunacaktır.
• Taraflardan herhangi birine yapılan saldırıya hepsi birlikte karşı koyacaktır.
Genel olarak yukarıdaki şartları taşıyan sözleşme, Medine’de barış ve huzur ortamını sağlamış, din ve inanç özgürlüğü nü de beraberinde getirmiştir. Medine Sözleşmesi, inançları farklı olan kabilelerin aynı şehirde bir arada yaşamasını sağlamıştır. Medine’de uzun yıllar birbiriyle savaşan kabileler Hz. Peygamberin önderliğinde bir araya gelmeyi başarmıştır. Ayrıca bu sözleşmeyle, Müslümanların Medine’deki varlığı da resmiyet kazanmıştır.
Hz. Peygamberin Necran Hristiyanlarına karşı gösterdiği tavır da Müslüman olmayan topluluklara karşı anlayışını yansıtan örneklerden biridir. Necran, Arap Yarımadası’nın halkı Hristiyan olan bir şehriydi. Hz. Peygamber Necran Hristiyanlarına da davet mektubu göndermişti. Bunun üzerine Necranlılar Medine’ye Hz. Peygamberle görüşmek üzere bir heyet gönderdiler. Heyettekiler, ikindi vakti Hz. Peygamberle görüşmek için Mescid-i Nebi’ye girdi. İbadet vakitleri geldiğinde doğuya yönelerek ibadet etmeye hazırlandılar. Hz. Peygamber onların ibadetlerini yapmalarına müsaade etti.
Mekkeli Müşriklerle Mücadele: Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları
Medine’de Müslümanların güç kazanmasından Mekkeli müşrikler büyük bir rahatsızlık duydular. Çünkü Medine’de İslam hızla yayılıyordu. Medine’nin ticaret yolları üzerinde olması da müşrikleri endişelendiriyordu. Hicretin 2. yılında Mekkeli müşrikler, Medine’ye hicret eden Müslümanların Mekke’de bıraktıkları malların yüklendiği büyük bir ticaret kervanını hazırlayıp Ebu Süfyan’ın önderliğinde Şam’a gönderdiler. Hz. Peygamber, dönüş yolunda bu kervanın yolunu kesmek için hazırlıklara başladı. Bunu haber alan müşrikler bin kişilik bir ordu ile Medine’ye doğru yola çıktı. Hz. Peygamberin önderliğindeki Müslümanlar ise yaklaşık üç yüz kişiydi. İki ordu 624 yılında Bedir kuyularının bulunduğu yerde karşılaştı. Müslümanlar sayıca az olmalarına rağmen savaşı kazandılar.
Bedir Savaşı’nın intikamını almak için Mekkeli müşrikler 625 yılında üç bin kişilik bir ordu hazırlayarak Medine’ye hareket etti. Hz. Peygamber de yaklaşık bin kişilik bir ordu hazırladı. Uhud Dağı’nın stratejik öneme sahip Ayneyn Tepesi’ne arkadan gelebilecek bir saldırı ihtimaline karşılık elli kişilik bir okçu birliği yerleştirdi. Okçulara savaş devam ettiği sürece yerlerinden asla ayrılmamalarını söyledi.
Savaşın başlangıcında üstünlük Müslümanlardaydı. Müşriklerin geri çekilmeye başladığı esnada okçular, savaşın bittiğini düşünerek tepeden ayrılmaya başladılar. Bunu fırsat bilen müşrikler tepeyi arkadan kuşatarak tekrar saldırıya geçtiler. Bu nedenle Müslümanlar açısından olumlu gelişen süreç ağır kayıplarla sonuçlandı. Hz. Peygamber de bu savaşta yara aldı. Bunun sonucunda Müslümanlar, Hz. Peygamberin sözüne uymanın savaşın gidişatı açısından ne kadar önemli olduğunu anladılar.
Uhud Savaşı’nın sonucundan cesaret alan Mekkeli müşrikler, 627 yılında on bin kişilik bir ordu hazırladılar. Hz. Peygamber sahabilerle yaptığı istişare sonucunda meydan savaşı yerine savunma savaşı yapmayı kararlaştırdı. Savaşın nasıl yapılması gerektiği konusunda herkesin fikrini sordu. Selman adlı sahabinin şehrin etrafına hendek kazma fikri uygun görüldü. Daha sonra şehrin çevresine geniş ve derin hendekler açıldı. Mekkeliler, Medine’ye yaklaşıp hendekleri gördüklerinde şaşırdılar ve şehri kuşatmaya başladılar. Hendekleri aşma girişimleri başarısız olunca kuşatmayı sona erdirip geri çekildiler.
Hudeybiye Antlaşması ve Mekke’nin Fethi
628 yılında Hz. Peygamber ve beraberindeki bin beş yüz kadar Müslüman Kâbe’yi ziyaret etmek için Mekke’ye doğru yola çıktı. Hudeybiye mevkiinde Hz. Peygamber ve Müslümanlarla, onların Kâbe’yi ziyaret etmelerini istemeyen Mekkeli müşrikler arasında bir antlaşma yapıldı. Hudeybiye Antlaşması adı verilen bu antlaşmayla Mekkeli müşrikler ile Müslümanlar arasındaki savaş dönemi sona erdi. Buna göre her iki taraf arasında on yıllık bir barış dönemi öngörüldü.
Hudeybiye Antlaşması’nın maddeleri
• Müslümanlar o yıl Kâbe’yi ziyaret etmeden Medine’ye geri dönecektir.
• Ertesi yıl, Mekke’ye sadece üç günlük bir ziyaret gerçekleştirecektirler.
• Taraflar, on yıl boyunca birbirleriyle savaşmayacaktır.
• Mekkelilerden biri Medinelilere sığınırsa geri verilecek; ancak Medinelilerden biri Mekkelilere sığınırsa geri verilmeyecektir.
• Arap kabilelerinden dileyen istedikleri tarafla antlaşma yapabilecektir.
Hz. Peygamber oluşan bu barış ve huzur ortamından yararlanarak Arap Yarımadası’na komşu ülke hükümdarlarına İslam’a davet mektupları gönderdi. Bizans İmparatoru, İran Kisrası, Habeş Necaşisi, Mısır Mukavkısı davet mektupları gönderilen hükümdarlardan bazılarıydı. Hz. Peygamber, bunların yanı sıra diğer komşu kabile ve toplulukların yöneticilerine de davet mektubu gönderdi. Bu davetler neticesinde İslam’ın evrenselliği ve Hz. Peygamberin İslam’a daveti, Arap Yarımadası dışındaki kabile ve topluluklara da ulaştırıldı.
Başlangıçta Müslümanların aleyhine gibi görünen Hudeybiye Antlaşması, barış ortamını sağlaması ve birçok kabilenin Müslüman olmasını kolaylaştırması açısından olumlu sonuçlar doğurmuştur. Ancak Mekkelilerin belirlenen şartlara aykırı davranmaları sonucunda antlaşma geçerliliğini kaybetti. Bunun neticesinde Hz. Peygamber, 630 yılında on bin kişilik bir orduyla Medine’den Mekke’ye hareket etti. Mekke’ye yaklaştıklarında bir elçi göndererek kimseye zarar vermeyeceklerini bildirdi. Şehre girdikten sonra da evine veya Kâbe’ye sığınan hiç kimseye dokunulmadı. Böylece Mekke, kan dökülmeden fethedildi.
Veda Hutbesi
Mekke’nin fethinden sonra hac ibadeti farz kılınmıştı. 632 yılında Hz. Peygamber, çok sayıda Müslümanla hac ibadetini yerine getirdi. Mekke yakınlarında bulunan Arafat’ta yüz bini aşkın Müslümana hitaben veda niteliğinde bir konuşma yaptı. Hz. Peygamberin yaptığı bu son konuşmaya “Veda Hutbesi”, buradaki ilk ve son haccına da “Veda Haccı” denildi.
Hz. Peygamber Veda Hutbesi’nde bütün insanlığı ilgilendiren ilkelere değinmiştir. İnsanlara can ve mal güvenliği, karşılıklı hak ve sorumluluklar, Cahiliye Dönemi’nin kötü adet ve alışkanlıklarına geri dönmeme, toplumda eşitlik ve adalet sağlama, emaneti koruma gibi pek çok konuda öğütler vermiştir. İnsanların tek bir atadan geldiklerini vurgulamış, kadın hakları ve toplumsal barışın korunması için neler yapılması gerektiğini bildirmiştir. Can, mal, namus ve özgürlükler konusunda insanların haklarını dile getirmiştir. Kan davası, kölelik, ırkçılık, zulüm ve haksızlık gibi toplumda huzursuzluk meydana getiren bütün tutum ve davranışları yasaklamıştır.
Hz. Peygamber, Veda Hutbesi’nde insanlara hitap ederek “Ey Müminler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ile peygamberinin sünnetidir.” Bir başka hadisinde de “Ey Mü’minler! Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarıldıkça yanlış yola sapmazsınız. Onlar Allah’ın Kitabı ve benim Ehl-i Beytimdir.” diyerek Ehl-i Beytini de Mü’minlere miras olarak bırakmıştır.
Hz. Peygamber Veda Hutbesi’nde hem inananları hem de tüm insanlığı ilgilendiren konulara değinmiştir. Kendisinden sonra Cahiliye Dönemi’nin yanlış adet ve uygulamalarına dönmemeleri için ümmetini uyarmış ve bıraktığı emanetlere sımsıkı tutunulduğu takdirde doğru yoldan ayrılmayacaklarını onlara bildirmiştir. Hz. Peygamberin Veda Hutbesi’nde vurguladığı hususlar ve ortaya koyduğu ilkeler günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bu yönüyle Veda Hutbesi evrensel bir değer taşır.
Veda Hutbesi, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) 23 yıllık peygamberliği süresince tebliğ ettiği ilahî mesajının önemli noktalarını içerir. Bu hutbe tarihin en önemli evrensel insan hakları beyannamesidir.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Vefatı
Hz. Muhammed (s.a.v.), Veda Haccı’nı tamamladıktan sonra Medine’ye döndü. Bir süre sonra rahatsızlandı. Rahatsızlığı artınca mescide gidemedi ve namaz kıldırması için Hz. Ebu Bekir’i (r.a.) görevlendirdi. Hastalığı iyice ağırlaşan Hz. Peygamber 8 Haziran 632 tarihinde 63 yaşında iken vefat etti.
Hz. Peygamberin vefatı Müslümanlar arasında çok büyük bir üzüntüye yol açtı. Hiç kimse onun vefatına inanmak istemedi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) “Ey insanlar! Muhammed’e tapan kimler ise bilsin ki gerçekten o ölmüştür. Allah’a kul olan ve ona ibadet eden kimse bilsin ki Allah bakidir, asla ölmez.” dedi. Daha sonra “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi O, ölür ya da öldürülürse siz geri mi döneceksiniz? Kim sözünden geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirir.” ayetini okuyarak Müslümanları teselli etti.
Hz. Peygamberin mübarek cenazesi, aralarında Hz. Ali’nin (r.a.) de bulunduğu sahabiler tarafından yıkandı ve kefenlendi. Hz. Peygamber cenaze namazının kılınmasının ardından Mescid-i Nebi’nin yanındaki vefat ettiği odaya defnedildi.
Çooooook teşekkür ederim. Bu sitede bu konu anlatımında bir sürü emeğiniz olduğunu düşünüyorum. Elinize emeğinize sağlık… Teşekkür ederim