Yüce Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara bildirmek için seçip görevlendirdiği kimselere peygamber denir. Allah (c.c.), her topluma kendi içlerinden bir peygamber göndermiştir. Peygamberlerin görevlerini yapabilmeleri için bir takım özelliklere sahip olması gerekir. Bunlar; doğruluk, güvenilirlik, emaneti korumak, akıllı ve zeki olmak, günah işlememek, Allah’tan (c.c.) aldığı mesajları değiştirmeden insanlara ulaştırmaktır. Peygamberler, sahip oldukları bu niteliklerle insanlar için en güzel örnektir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de diğer peygamberler gibi üstün ahlaki nitelikleriyle insanlara en güzel örnek olmuştur.
Hz. Muhammed (s.a.v.), bütün insanlığa gönderilmiş son peygamberdir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’i onun vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. Kur’an’ın ilk muhatabı olan Hz. Muhammed (s.a.v.), onu en iyi şekilde yaşamış ve açıklamıştır. Sözleri ve davranışlarıyla Müslümanlara en güzel örnek olmuştur. Onun bu özelliği, “Ant olsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”1 ayetiyle vurgulanmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu güzel örnekliği Kur’an-ı Kerim’de “üsve-i hasene (güzel örnek)” kavramıyla ifade edilir.
Doğruluk, sıdk kavramıyla ifade edilir ve dürüst olmak, kimseyi aldatmamak, kendi aleyhine bile olsa her zaman doğruyu söylemek gibi davranışlarla kendini gösterir.
Hz. Peygamber hayatı boyunca doğruluktan ayrılmamıştır. Düşmanları dahi onun yalancı olduğunu söyleyememiştir. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v), Safâ tepesinden Mekkelilere seslenirken; “Şu vadinin arkasında size saldırmak isteyen süvari birlikleri var desem bana inanır mısınız?” diye sorduğunda onlar hep bir ağızdan, “Evet, inanırız… Biz senin bugüne kadar yalan söylediğini hiç görmedik…” diye karşılık vermişlerdir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) kendisi hiçbir zaman doğruluktan ayrılmadığı gibi Müslümanların da daima doğru olmalarını istemiştir. O, bir gün Medine çarşısında dolaşırken elini bir buğday çuvalına daldırmış ve altının ıslak, üstünün ise kuru olduğunu görmüştür. Bunun üzerine “… İnsanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi? Bizi aldatan bizden değildir.” buyurmuştur.
Peygamberlerin özelliklerinden biri olan emanet, güvenilir olmak anlamına gelir. İnsan ilişkilerinde vazgeçilmez ahlaki bir ilke olan güven; bir kimseye kuşku duymadan inanmak ve ona güvenmektir. Dürüst olmak, emanete ihanet etmemek, verdiği sözü tutmak gibi özellikler güvenilir insanın nitelikleridir. Peygamberliğinden önce de insanlar arasında “Muhammedü’l-Emin (Güvenilir Muhammed)” olarak tanınan Hz. Muhammed (s.a.v.) insanlara daima güven vermiş, verdiği sözü tutmuş ve emanetleri en güzel şekilde korumuştur.
Hz. Hatice (r.a.) ona güvenerek ticaret kervanını emanet etmiş ve Hz. Muhammed de (s.a.v.) onun bu güvenini boşa çıkarmamıştır. Hz. Muhammed’e (s.a.v) düşmanlık edenler bile en değerli eşyalarını gözleri arkada kalmadan ona emanet etmiştir. O (s.a.v.) Medine’ye hicret edeceği zaman, kendisinde bulunan emanetleri sahiplerine teslim etmesi için Hz. Ali’yi (r.a.) görevlendirmiştir.
Kâbe Hakemliği
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) güvenilirliği, sözlerinde ve davranışlarındaki tutarlılığı kısa zamanda ona inanan insanların artmasında etkili olmuştur. O, hayatı boyunca “… Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” ayetinin sorumluğunu üzerinde hissetmiş ve buna göre yaşamıştır.
İslam dini doğru ve güvenilir olmayı emretmiş, Hz. Muhammed de (s.a.v.) “El-emin” vasfıyla bilinip, doğruluğun en güzel örneği olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatı boyunca doğru yaşamış ve Müslümanların da dosdoğru insanlar olmasını öğütlemiştir. Bu nedenle söz ve davranışlarında dosdoğru olup yalandan kaçınmak, müminlerin de uyması gereken ahlaki bir sorumluluktur.
İhanet, yalan ve ikiyüzlülük, güven duygusunun olmadığı yerde çoğalır. Bu olumsuz özelliklerin arttığı toplumlarda huzursuzluk ve mutsuzluk hâkim olur. Hz. Peygamber (s.a.v.) yalan söylemenin, sözünü tutmamanın ve emanete ihanet etmenin birer münafıklık (ikiyüzlülük) göstergesi olduğunu belirtmiş ve insanlara bu davranışlardan uzak durmalarını hem sözleriyle hem de davranışlarıyla öğütlemiştir.
Din; doğruluktur.