Yardımsever; yoksullara, düşkünlere, yardıma muhtaç olanlara iyilik ve yardım etmeyi seven kişidir. Yardımsever olmak iyi bir insan olmanın gereğidir. Çünkü iyi insan başkalarının ihtiyaçlarına duyarsız kalmaz ve onlara yardımcı olur. Yardımlaşma varlıklı kimselerle yoksul kimseler arasındaki sevgi ve kardeşlik bağlarını güçlendirir, kıskançlığı ortadan kaldırır. Bu sayede toplumun farklı kesimleri arasında denge ve huzur sağlanmış olur.
Kur’an-ı Kerim’de yardım edilmesi gereken kişiler belirtilmiş ve yardım etmenin kibir ve övünme gibi duygulara sebep olmaması gerektiği vurgulanmıştır: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”
İslam dini Müslümanları yardımseverliğe teşvik etmiş ve yardımların ihtiyaç sahiplerini incitmeden yapılmasını istemiştir. Konuyla ilgili Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Mallarını Allah yolunda harcayan sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” Ayrıca Allah (c.c.) diğer bir ayette yardım yapılırken kibirden uzak durulması gerektiğini şöyle bildirmiştir: “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın…”
Kuran-ı Kerim’de yardımlaşmanın iyilikler konusunda olması gerektiği, kötülükler konusunda yardımlaşmanın doğru olmadığı şöyle dile getirilmiştir. “… İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının…”
Hz. Peygamber birçok ahlaki erdemde insanlığa örnek olduğu gibi yardımseverlikte de örnek olmuştur. Bir gün Hz. Peygamberin evinde bir koyun kesilir. Hz. Aişe (r.a.) koyunun ön kolu hariç kalan kısmın tamamını komşularına dağıtır. Hz. Muhammed (s.a.v.) eve geldiğinde “ Koyundan ne kadar kaldı?” diye sorar. Hz. Aişe (r.a.) ona, “koyunun şu ön kolu hariç hiçbir şey kalmadı.” der. Bu cevaba karşılık Hz. Peygamber şöyle buyurur:“(Demek ki) ön kolu hariç tamamı bize (sevap olarak ) kalmıştır.”
Hz. Muhammed (s.a.v.) mal ve servet biriktirmekten uzak durmuş, malını ihtiyaç sahipleriyle paylaşmıştır. O, paylaşmanın malı eksiltmeyeceğini aksine bereketlendireceğini şöyle vurgulamıştır: “Kulların sabaha eriştiği her gün (yeryüzüne) iki melek iner. Bu iki melekten biri, ‘Allah’ım malını, hayır yolunda harcayan kişiye (harcadığı malın yerine) yenisini ver.’ der. Diğeri de ‘ Allah’ım malını (hayır yollarında harcamayarak) elinde tutan (cimrilik eden) kişinin malını telef et.’ der.”
Bizler de yardımseverliği bir ahlak olarak benimsemeli, çevremizdeki insanlara yardım etmeliyiz. Bilmeliyiz ki yardımseverlik insanı bencil davranışlardan uzaklaştırır. Böylece kişi etrafındaki insanların ihtiyaçlarına duyarlı ve cömert bir insan olur.